Abdullah Yıldız

Önce “Tevhid Eylemi” Namaz

Bir adı da “Mûsâ Suresi” olan Tâhâ suresinde, Rabbimizin Hz. Mûsâ’yı peygamber seçtikten sonra ona Tevhid inancını, hemen ardından da bir tevhid eylemi olan namazı emretme sahnesi anlamlıdır:

“…Ona seslenildi: Ey Musa! Gerçekten Ben, Ben senin Rabbinim. Ayakkabılarını çıkar; çünkü sen, mukaddes vadi Tuva’dasın. Ben seni (peygamber) seçtim; o halde vahyolunanı dinle. Gerçekten Ben, Ben Allah’ım, Ben’den başka ilâh yoktur; şu halde Bana ibadet et ve Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl.” (Tâhâ 20/11-14)

Hz. Musa’yı peygamberlik görevi için seçtiğini bildiren Allah Teâlâ, ona yüce zatını “rab” ve “ilâh” olarak tanıttıktan sonra yalnızca kendisine ibadet etmesini, ibadete de namazla başlamasını emretti.

Bütün peygamberlere önce Tevhid inancı, hemen ardından ise namazın (salât) ikâmesi emredildi (Bakara 2/3; A’râf 7/170; İbrahim 13/31, 40; Meryem 19/30-31, 55; Hûd 11/87; Ankebût 29/45; vd… Bu konuda geniş bilgi için “Namaz Bir Tevhid Eylemi” isimli kitabımıza bakılabilir.)

Böylece Hz. Musa’nın yürüteceği Tevhid mücadelesi, iki temel esas ekseninde başlayacaktı:

1) İlmin müntehâsı (varacağı son sınır) olan Tevhid; 2) İbadetin kemâli olan Namaz.

“İlâh”ın varlığı, bu ilâha ibadet/kulluk edilmesini gerektirir. Kulluk, hayattaki her türlü faaliyette yüce Allah’a yönelme anlamına gelen geniş kapsamlı bir kavramdır. Fakat burada özellikle namaz ibadetinden söz ediliyor. Çünkü namaz en “bütünleşmiş” ibadet biçimi ve yüce Allah’ı anmanın en mükemmel yoludur. Çünkü namaz sırf Allah’ı anma amacına yönelik olduğu belli olan, başka her türlü yan etkiden ve amaçtan arınmış olduğu tartışmasız olan bir ibadet biçimidir. Namaz, insanların vicdanlarını sırf bu amaca yönelmeye hazırlar, yüce Allah ile ilişki kurma özlemi üzerinde konsantre eder, hissî yoğunlaşma sağlar.

  1. âyette namaz, önemine binaen müstakil olarak emredilmiş, namazın Allah’ı hatırlamak (zikir) için olduğuna dikkat çekilmiştir. Zikir; mabudu hatırlamak, kalp ve dili O’nu anmakla meşgul etmektir.

“Beni zikretmek için dosdoğru namaz kıl” emriyle şu da kastedilmiş olabilir:

“Namazı hasseten/özellikle beni hatırlamak (zikir) için kıl, onunla riyakârlık yapma! Onu Benden başkasını zikir ile (anmak suretiyle) şaibeli hâle getirme!”

Namazın asıl amacı ve zihinsel gerekçesi işte budur. Namaz insanlara dünyevi zevkler nedeniyle Allah’tan gafil olmamaları ve insanın kendi başına bağımsız bir varlık değil, Allah’ın kulu olduğunu hatırlamaları için farz kılınmıştır.

Namaz, insana Allah’ın varlığını, birliğini, eşsiz ve ortaksız olduğunu hatırlatmak için günde beş vakit olarak farz kılınmıştır. Zira ikâme edilen, gereği gibi kılınan her namaz; kıyâm, rükû, secde hallerinde tekbir (Allahu ekber), tesbih (Sübhân-Allah), tahmid (Elhamdülillah) ve kıraat ile bütün zikir çeşitlerini, hatta tüm varlıklar âleminin tesbihâtını ihtiva eden bir ibadettir.

Bazıları bu emrin, ‘Namazı kıl ki seni hatırlayayım’ anlamına geldiğini söyler.

Bakara suresinin 152. âyeti ise, her iki anlamı da birleştirir:

“Siz Beni zikredin (anın, hatırlayın) ki Ben de sizi zikredeyim (hatırlayayım, dikkate alayım).”

Bir cevap yazın