Namaz, mü’minleri aynı inanç, ideal ve hedef altında her gün bir araya getirerek Allah’ın huzurunda toplamaktadır. Namazın, mü’minleri toplama ve birleştirme gücünü hiçbir ibadet sağlayamaz. “Namaz toplayıcı, bir araya getiricidir” (Buharî, Sahîh), Küsûf, 3, 18, 19; Müslim, Sahîh, Küsûf, 4, Fiten, 119-120; Nesâî, Sünen, Küsûf, 6, 11, 13, 21; İbn Mâce, Sünen, Mukaddime, 11; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I, 14). Peygamber Efendimiz, bu sözleriyle namazın birleştiricilik ve kaynaştırıcılık özelliğine işarette bulunmuştur.

Irk, dil, renk, cinsiyet, makam, mevki, varlık, yokluk farkı gözetmeden, zengin, fakir, tahsil, kültür ayırımı yapmadan mü’minleri günde beş kere bir safta yekvücut halinde toplayan namaz, kardeşliğin, eşitliğin ve dostluğun en canlı örneğini sergilemektedir. Namazda, omuz omuza vererek yeryüzündeki mabetlerin en ilki ve en mukaddesi olan Ka’be’ye yönelen mü’minler, aralarında oluşan kardeşliğin neşesiyle aynı hedefe kilitlenmekte, düşünce ve gönül birliği içerisinde Allah’a teslim olmanın hazzını yaşamaktadırlar.

Namaz, toplumsal barışı, huzuru ve asayişi temin etmekte, insanların kardeşçe geçinmelerini sağlamaktadır. Namaz, Merhum Hamdi Yazır’ın ifade ettiği gibi, toplumu oluşturan bireyler arasında kardeşliği tesis eden ve hâkim kılan bir ibadettir. (Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’an Dili, İstanbul, 1971, I, 176).

Tevbe Sûresinde müşriklerin, mü’minlere galip gelmeleri durumunda ahitlerine, antlaşmalarına bağlı kalmayacakları belirtilmiş, mü’minlere karşı sözleri ile özlerinin birbirini tutmayacağı ifade edilmiş, Allah Teâlâ’nın âyetlerine değer vermeyecekleri açıklanmıştır. Ayrıca insanları Allah’ın yolundan alıkoyacaklarına işaret edilmiş, bir mü’minin hakkında ne ahit ne de antlaşma tanımayacaklarına değinilmiş ve onların saldırgan olduğu açıklanmış (Tevbe, 9/8-10). ve daha sonra şöyle buyrulmuştur: “Fakat tevbe eder, namaz kılar ve zekat verirlerse, artık onlar dinde kardeşlerinizdir. Biz, bilen bir kavme âyetlerimizi böylece açıklıyoruz.”(Tevbe, 9/11).

Âyette açıkça belirtildiği gibi müşriklerin, kâfirlerin ve münafıkların küfürlerinden vazgeçmeleri, mü’minlere karşı takındıkları olumsuz tavır ve davranışlardan kesinlikle uzaklaşmaları halinde ve dosdoğru namaz kılmaları ve zekat vermeleri durumunda “din kardeşliği” çemberinin içerisine girecekleri açıklanmıştır. Söz konusu âyette namaz, din kardeşliğinin oluşmasında temel kriter olarak sunulmuştur ki, bu da namazın İslâm kardeşliğinin kurulmasında büyük bir fonksiyonunun olduğunu gösterir. Dünyanın hangi tarafına gidilirse gidilsin, dili, ırkı, rengi ne olursa olsun namaz kılan bir insan görüldüğünde kardeşlik alakasının, samimiyetinin pratik ve sözlü olarak hemen işlemeye ve hissedilmeye başladığı görülür. Bu kardeşliği ve birlikteliği namaz sağlamaktadır. Namaz, tabiri caizse “kardeşlik parolası” dır. Bir mü’min, namaz kılan birini gördüğünde hemen kardeşlik sinyalinin geldiğini, sempatisinin oluştuğunu hisseder ve ona bağlılığı artar. Namaz, mü’minler arasında en etkili bir iletişimi temin eder. Kardeşlik ruhunun en büyük tezahür ettiği ibadet namazdır.

Eski insanlar, namazlarını vaktinde bilhassa cemaatle kılmaya dikkat eder ve itina gösterirlerdi. Cami, kalabalıkların en kolay, en samimi bağlarla sosyalleşebilecekleri ve kendi aralarında bir âşinalık alışverişi temin edip, bir köprü kurdukları bir mahaldi. Cemaat arasındaki bu manevî yaklaşımın yanında maddi yardımlaşma zemini de oluşur. Camiye gelmeyen bir Müslüman’ın, diğer Müslümanlar tarafından aranıp sorulması, hasta ve sağ olduğunun araştırılması ne güzel kardeşlik örneğidir. (Mehmet Şeker, İslam’da Sosyal Dayanışma Müesseseleri, Ankara, 1984, s. 68-69).

Kerim Buladı

Bir cevap yazın