Kelime-i şahadetten sonra, İslâm dininin en önemli esası olan namaz, günde beş vakit olmak üzere Müslüman olan her erkek ve kadına farz kılınmıştır. Namaz, insana lütfedilen hayat nimetinin bir şükranesidir. İnsanın vicdanının derinliklerinde Allah Teâlâ’yı tanıma ve O’nun büyüklüğünü kabul etme duygusu vardır. Bu açıdan namaz, insanı, fıtratındaki (aslî yaratılışındaki) bu özelliği ile buluşturur.

Namaz, kul ile Allah arasında irtibatı sağlar. İradeyi güçlendirir. Dünyanın aldatıcı cazibesine ve nefsin arzularına karşı bir kalkan vazifesi görür. Bireyin, toplumun düzelmesini temin eder. Müslümanlar arasında kardeşliğin kurulmasına vesile olur. İnanç ve düşünce birliğini gerçekleştirir ve cemaat ruhunu kuvvetlendirir. Müslümanların, tanışmasına, kaynaşmasına, iyilik ve takva üzerinde yardımlaşmalarına sebep olur.

Namaz, imanın âlâmeti, cennetin anahtarı, gönüllerimizin nûru, gözlerimizin aydınlığı, dünya ve âhiret mutluluğumuzun kaynağıdır. Bütün kutsal dinler, insanlara namaz kılmalarını emretmiştir. Bütün peygamberlere namaz kılmaları vahyedilmiştir. (Bkz. Enbiyâ, 21/7273). Hz. Peygamber’imize ve onun ümmetine de aynı talimat verilmiştir. (Bkz. Bakara, 2/43, 110; Nisâ, 103; İbrâhim, 14/31; İsrâ, 17/78; Tâ Hâ, 20/132; Hac, 22/78 vb).

İnsanlığın yaratılış gayesi, Allah’ı tanımak ve O’na kulluk etmektir. “Bana ne oluyor ki, beni yaratana ibadet etmeyecekmişim!..”[1] âyetinde açıkça ifade edildiği gibi, insan olarak yaratılmanın şükrü, Allah’a ibadet etmekle gerçekleşir.

Kulluğun temeli namazdır. Namaz, bütün ibadet çeşitlerini kapsayan bir görevdir. Kulluğun başı ve devamı namazla tamam olur. Ergenlik çağından itibaren kendisine namaz farz olan bir kimse, can emanetini teslim edinceye kadar bu ulvi görevi yerine getirmesi inancının vazgeçilmez prensibidir. Ruhunu teslim eden mü’mine cenaze namazı kılınır. Mü’min, hayatı boyu yerine getirmeye çalıştığı beş vakit namazına ilave olarak üzerine kılınan cenaze namazı ile ebediyet âlemine yürür. Kendilerine lütfedilen ömür emanetini bitirdikten sonra her mümin, ister istemez cenaze namazı ile karşılaşacaktır.

Peygamber Efendimiz, namazın önemi konusunda şöyle buyurur: “…Biliniz ki, amellerinizin en hayırlısı namazdır.”[2] Bu hadis, mü’minin yapacağı her türlü ibadetin ve meşru faaliyetin en mühiminin namaz olduğunu açıklamaktadır.

Kıyamet gününde kulun ilk olarak sorguya çekileceği konu namazdır. Bu hususta Hz. Peygamber’imiz şöyle buyurmaktadır: “Kıyamet gününde kulun ilk olarak hesaba çekileceği husus farz namazıdır. Eğer farz namazını tam olarak yerine getirmişse ne güzel. Eğer yerine getirmemişse şöyle denilir: Bakın bakalım, bunun nafile namazı var mıdır? Eğer nafile namazı varsa, farzların noksan kalan kısımları bu nafilelerle tamamlanır…”[3] Görüldüğü gibi namaz dünyada kulluğun alâmeti, âhirette de imtihanın başı ve temel sorusudur. Tabiri caizse âhirette imtihan barajını aşmak iman ve namaz ile olacaktır.

Hz. Peygamber’imiz “İslam’ın direği namazdır[4] bir başka rivayette ise “Namaz dinin direğidir”[5]buyrulmuştur. Bu hadislerde din yüksek bir binaya benzetilmiş, namaz ise söz konusu binanın direği olarak açıklanmıştır. Demek ki, din binasının ayakta durması ancak namazla mümkündür, diğer bir ifade ile dinî prensiplerin birey ve toplum hayatında hâkim olması ancak namaz sayesinde olur.


[1] Yasîn, 36/22.

[2] İbn Mâce, Tahâret, 4.

[3] Ebû Dâvûd, Salât, 149; Nesâî, Salât, 9; İbn Mâce, İkâmetü’s-Salât, 202; Dârimî, Salât, 91.

[4] Tirmizî, Îman, 8; Ahmed b. Hanbel, V, 237.

[5] İsmail b. Muhammed el-Aclûnî, Keşfü’l-Hafâ ve Müzîlü’l-İlbâs, Beyrut, ts. II, 31.

Kerim Buladı

Mayıs 2019

Bir cevap yazın